Posts Tagged ‘said nursi’

h1

CIA-MOSSAD-VATİKAN ve İRAN MENŞELİ İSLAM TAHRİFÇİLERİ

Aralık 19, 2014

islam tahrifçileri

h1

Mahşerin Dört Atlısı (Said Nursi, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Ali Suavi)

Şubat 12, 2012

 

SAİD NURSİ’NİN “ÜSTADIM” DEDİĞİ CEMALEDDİN AFGANİ 33. DERECEDEN BİR MASONDU…

1996 veya 97’de Aksaray Akgün Otel’de Risale-i Nur toplantısı yapılmıştı. Galiba Filistin’den gelen hatipdi; konuşması içinde “Said Nursi, üstadlarım Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh, Ali Süavi diyor” dedi. Konuşmaları anında tercüme eden Suat Yıldırım Hoca, hatibin bu cümlesini tercüme etmedi. Arkasından, Suriyeli Ramazan el Buti konuştu. İşe bakın ki, bir önceki hatibin söylediğini o da söylemesin mi… Suat Hocamız, Buti’nin o cümlesini de es geçti. Bendeniz, tercümede bazı yerleri niçin atladığını yazıp kâğıdı masaya bıraktım. Suat Hocamız cevap vermek mecburiyetinde kaldı ve “Efendim biz polemik olmasını istemiyoruz” dedi. Hoca kendine göre bu iki ismi yani Abduh ve Cemaleddin Afgani’yi Said Nursi’nin üstadı olarak göstermek istemiyordu. İyi de, Said Nursi kendisi bu isimleri vermekten çekinmemişse bize ne oluyor!..

16 Mart 2006 Perşembe
(Ali Eren, Vakit)

Cennet Mekan Sultan Abdülhamit Han, Cemaleddin Afgani için hatıratında şöyle demiştir.
“Bir de ortaya Cemaleddin Afgani adında bir şartlatan çıktı. Araştırdım ingilizlerin adamıydı”

Peki Cemaleddin Afgani kimdi? Bunu 50 yıldır kalemi ile İslama hizmet eden değerli gazeteci-yazar Mehmet Şevket Eygi’den okuyalım;

—-

Camaleddin Afgani’nin iç yüzü


Gençliğimde Cemalüddin Afganî’yi beğenirdim. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeyken, Ankara’daki Afganistan elçiliğine mektup yazmış, Afganî hakkında kitap istemiştim. Onlar da, eksik olmasınlar Afganistan’dan birkaç kitap getirtmişler, bendenize hediye etmişlerdi.
Sonra Afganî hakkında malumatım çoğaldı, bende tereddütler başladı. Bir müddet sonra da onu terk ettim. Artık yıllardan beri Afganî’ye karşıyım.
Onun bütün ansiklopedilerde yer alan ünlü bir şahsiyet olduğunu biliyorum ama kesinlikle onu bir İslâm önderi, bir uyanış lideri olarak kabul etmiyorum.
Taqiyye yaparak Şiîliğini gizleyip kendisini Sünnî olarak göstermesini doğru bulmuyorum.Sünnîler Müslüman değil mi? Din kardeşi değil mi? Onları kandırmak elbette doğru olmaz.
İran’ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde yine taqiyye yaparak kendisini Afgan gibi göstermiştir. Bu da bir aldatma değil midir? Müslüman, Müslümanları aldatır mı?
Kaynaklar onun Mısır’da, “Kainat’ın Yüce Mimarına” inanan İngiliz mason locasına girdiğini ve sonra buradan atıldığını bildiriyor. Sebep: Hiç inancı olmaması imiş!..
İslâm dünyasının bugünkü kaosunda, kargaşa ve anarşisinde Afganî’nin büyük miktarda tuzu biberi vardır.Klasik geleneksel Ehl-i Sünnet Müslümanlığına karşı, ictihadın yaygın hale gelmesini, herkesi ictihad yapması tezini ortaya atmıştır.
Afganî, Sultan Abdülaziz zamanında İstanbul’a gelmiş, Darülfünun’da (Üniversitenin eski adı) bir konferans vermişti. Peygamberliği, çalışarak elde edilebilecek bir sanat olarak gösterdiği için de Osmanlı ulemâsının haklı ve yakıcı yıldırımlarını üzerine çekmişti. Osmanlı Devlet-i Aliyyesinin Şeyhülislâm’ı Hasan Fehmi efendi onu tekfir etmişti(kafirdir fetvası vermişti). Dersiam vekili Halil Fevzi efendi ise Afganî’ye karşı “es-Süyûfü’l-Kavati” isminde bir reddiye yazarak yanlış fikir, görüş ve iddialarını çürütmüştü. Bu konferans, Darülfünun’un kapatılma sebeplerinden biri olmuştur.
Afganî’nin İslâm düşmanı Ernest Renan’a reddiye yazdığı söylenir durur. Reddiye yazmamıştır, adeta onu doğrulamşıtır.
Kahire’de kaldığı yıllarda bir Müslüman mahallesinde oturmamış, Yahudi mahallesinde oturmuştur.
Uyanık ve şefkatli padişah İkinci Sultan Abdülhamid Hân hazretleri Afganî’nin menfi(olumsuz) bir şahsiyet olduğunu anlamış ve kendisine Teşvikiye’de bir konak vermiş, orada ev hapsinde (ama altın kafes içinde) yaşatarak mazarratına, fitne ve fesadına sed çekmiştir.
Bugün elimizde, Afganî’yi mahkum etmeye yetecek miktarda kitap, ilmî makale, belge, sağlam bilgi bulunmaktadır. Bunların sentezinin yapılması, ortaya ciddî, âdil, tutarlı bir dosya konması gerekmektedir. Afganî hakkında kesin gerçekler şunlardır:
1. Sünnî değildir, Şiî kökenlidir.Şiîliği de sosyolojik Şiîliktir.
2. Afgan değildir, İranlıdır.
3. Ateist olduğuna dair iddialar, karineler, büyük şüpheler vardır.
4. Ehl-i Sünneti ve Cemaati temellerinden dinamitleyen fikirler, tezler, görüşler ortaya atmıştır.
5. Yeterli ilmi, ehliyeti, icazeti olmayanların ictihad yapmalarını, ictihadın yaygın hale gelmesini teşvik etmiştir.
6. İslâm dünyasında terörizmi, siyasî cinayetleri teşvik etmiştir. Nasirüddin Şah’ı Afganî’nin bir hayranı ve müridi katl etmiştir.
7. İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak meşrû Halife Sultan Abdülhamid’i tahtından indirme planları yapmıştır.
Bütün Ehl-i Sünnet ulemâsı, fukahası ona karşıdır.
Büyük fakih, büyük alim Yusuf İsmail en-Nebhanî onu yermiştir.
Keşif ve keramet sahibi mürşid-i kâmiller onun bozuk ve zararlı taraflarını Müslümanlara bildirmişlerdir.
Afganî’nin içyüzü hakkında derli toplu bilgi edinmek isteyenler… “Ehl-i Sünneti Müdafaa ve Bid’atleri Tenkit,C. 1″ adlı kitaptaki makaleyi okumalıdır. (Bedir Yayınevi, 466 sayfa. 5 TL. Telefon:                         0212/519 36 18       )
Afganî’nin menfi bir şahsiyet olduğuna dair Ehl-i Sünnet camiasında tevâtür derecesinde bir ittifak bulunmaktadır.
Ülkemizde bazı reformcu, kendilerine göre müctehid, yeni bir İslâm türetmeye çalışan; biraz mutezile, biraz Şiî yenilikçiler Afganî’yi göklere çıkartmakta, onu büyük mürşid ve rehber ilan etmektedir. Ona yöneltilen tenkitler için “Afganî’yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar” denildiğini hatırlıyoruz.
Bendeniz sövülsün sayılsın demiyorum. İlmin, sağduyunun, Ehl-i Sünnet İslâmlığının, sahih vesikaların, doğru bilgilerin ışığında Afganî’nin içyüzü açıklansın diyorum.
Afganî efsanesi yıkılmalıdır.
Bu yıkım işi yapılırken haksızlık, adaletsizlik yapılmamalıdır.
Afganî, İslâm dünyasına bir ıslahçı, bir kurtuluş önderi, bir inkılâpçı olarak takdim edilmemelidir.
Bu konuda Müslüman fikir ve kalem erbabı, taharet bezi edebiyatıyla değil, çok ciddî, daha çok sâkin, çok seviyeli ve ilmî seviyede tartışmalıdır.
Onun, Allah’a inanan masonlar tarafından locadan atılması bile aslında yeterli bir delildir.
Gariptir ki, Mısırlı Masonların locadan kaydını sildikleri Afganî için Türk Masonları övgü dolu bir makale yayınlamışlardır.
Bir insanı mahkûm etmek için dosyasını bütünüyle ele almak gerekir. İşte bu yapılmıyor. Afganî hayranları, Afganî taraftarları bir tür avukatlık yapıyor, aleyhindeki iddiaları meskutün anh geçiyor.
Lütfen Afganî’yi âdil bir şekilde ele alalım, inceleyelim…O zaman gerçekler gün gibi ortaya çıkacaktır.
Ehliyetleri olmadığı halde bâtıl ictihadlar yapanlar onu çok seviyor, çok destekliyormuş. Bu çok tabiîdir.
Sünnîlerin bu zatı sevmeleri, desteklemeleri mümkün değildir. Yeterli bilgisi ve sezgisi olanlar ne demek istediğimi iyi anlar.
Afganî, Ehl-i Sünnet Müslümanlarına imam, önder, rehber, kılavuz olacak temiz bir şahsiyet değildir.
Bid’atçiler ve Masonlar onu çok seviyor ve tutuyormuş.Bu bizi bağlamaz.
Mehmet Şevket Eygi
Gazeteci Yazar
h1

Hepsini Aynı Güç Odakları Organize Etti / Ediyor.

Şubat 12, 2012

Yakın tarihimiz ve günümüz sahte aktivistler, sahte alimler, siyasetçiler ve liderlerle dolu…

Osmanı Şeyhülislamının “Bir Mason veya komünist kadar tehlikelidir. İslam dinine zararından endişe edilir” dediği ve doğru düzgün hiç bir ilim tahsili ve icazeti olmayan dahası risaleleri ilmi hatalarla dolu olan kişi, müslümanlara
“Bediüzzaman” maskesi ile baş tacı ettiriliyor…

Meşru İslam halifesi ve veli padişah Abdülhamid Han’ın “Bir de ortaya Cemaleddin Efgani adında bir şarlatan çıktı. Araştırdım. İngilizlerin adamıydı” dediği ve Masonluğu-ajanlığı kesin delillerle ispat edilebilen Cemaleddin Afgani “En büyük İslam Aktivisti” olarak kabullendiriliyor…


Afgani’nin yetiştirdiği ve müslümanlara alim yetiştiren Mısır’daki El Ezher medresesine sızdırdığı, “Dinin başını dinin kılıcı ile kesiyorum” diyen Muhammed Abduh ise “Büyük Alim” olarak kabullendiriliyor…

İngiltere adına casusluk yaparak Meşru halife ve padişah olan Sultan Abdülhamid Han’ı tahtan indirmek niyetiyle darbe teşebbüsü yapan ve 39 yaşında iken bu darbe teşebbüsü sırasında öldürülen Ali Suavi’nin biz Müslümanlara “Müçtehid” olarak tanıtılmasına ne denilebilir bilmiyoruz?

İslam dininde olmayan demokrasi, laiklik, meşrutiyet gibi kavramları alenen savunan Ali Suavi’yi Said, Nursi’nin “üstad” kabul etmesi de çok manidar değil mi?

Peki geçmişte bunları sahneye sürüp şimdi ise Dinler arası diyalog ihaneti ve BOP(Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında hain din adamı, siyasi lider ve fikir adamlarını kim organize ediyor?

Kim destekliyor? Kim finanse ediyor? Kim yükseltiyor?

Cevabı tarih bilenler açısından çok basit; SİYONİZM….

ADL, JDL, CFR, Bilderberg, B’nai B’riht ve diğer örgütlenmeleri ile dünya üzerinde gayri Yahudi tüm inanışların temsilcilerinin içine sahte kurtarıcılar, hain liderler, satılık kalemşörler yerleştiriyorlar…

UYANIK MIYIZ?

Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi

h1

Milyonlarca Müslümanın İmanıTehlike Altındadır!

Şubat 12, 2012



İslam dininin sabiteleri (değişmez hükümleri ve değerleri) vardır. Bunlardan biri de İslam’ın değişmezliği prensibidir.

İslam’da reform, değişiklik, yenilik olmaz, yapılamaz. Böyle bir şey İslam’ı tahrif etmek demektir.

Siyonistler, Haçlılar, Kriptolar büyük paralar ve gayretler harcayarak İslam’da yenilik, reform, değişiklik yapılmasını istiyor.

Ortaya yeni hükümler, yeni değerler çıkartıyorlar.

Kur’ana, Sünnete ve on dört asırlık icma-i ümmete göre, Allah katında tek hak din İslam’dır. Onlar bunu değiştirmek ve yerine “Yahudilik ve Hıristiyanlık da haktır” hükmünü getirmek istiyorlar.

İslam, zuhurundan bu yana tek “İbrahimi dindir”. Onlar bunu da değiştirmek, yerine “Üç ibrahimi din vardır” inancını ve hükmünü koymak istiyorlar.

İslam dininin ana hükümlerinden biri şudur: Bir insan Hz. Peygamber’in (Salat ve selam olsun ona) davetini ve tebliğini duymuşsa, bu daveti red, tekzib ve inkar ettiği takdirde ehl-i necat ve ehl-i Cennet olmaz. Siyonistlerin ve Haçlıların safında yer alan reformcular, değişimciler, yenilikçiler ise bunun tam tersini söylüyor, “Ehl-i Kitab da ehl-i necat ve ehl-i Cennet’tir” yeni inancını ortaya koyuyor.

Bugün İslam dininin saflığı tehdit eden büyük tehlikelerden biri de dinde yenilik, dinde değişim, dinde reform hareketidir.

Milyonlarca saf ve cahil Müslümanın imanları bu hareketin yanlış inançları yüzünden tehlike altındadır.

Onların iddialarından biri de şudur: “Müslümanlar Allah inancında Ehl-i Kitab ile ittifak halindedir.”

Bu büyük bir yalandır.

İslam’ın Allah inancı özeti “Alemlerin Rabbi olan Allahü Teala ve Tekaddes hazretlerinin kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh olduğu” inancıdır. İslam’ın bu konuda Ehl-i Kitab ile ittifak halinde olduğu büyük bir iftiradır.

Kur’an çok açık ve seçik olarak Allah’ın oğlu olmadığını beyan ederken, değişimciler hiç haya etmeden Teslise inanan, İsa İbnullahtır (Allah’ın oğludur) diyenlerle Allah inancında ittifak ettiğimizi söyleyebiliyorlar.

İslam’ın temellerinden biri de La ilahe illallah dedikten sonra, bunun akabinde Muhammed Resulullah demek ve buna kalben hiç şüphesiz şekilde iman etmektir.

Değişimciler bir bütün olan Kelime-i Şehadeti iki parçaya ayırıyor ve gayr-i müslimlerin hatırı için ikinci kısmını söylemeyiverelim diyorlar.

Hz. Muhammed zuhur ettikten sonra, onun davetini işitip de red, inkar ve tekzib edenler kesinlikle kurtulamazlar.

Din-i Mübin-i İslam’da değişim, yenilik, reform, diyalog yoktur, olamaz.

İslam’da tebliğ ve davet vardır.

Kur’anla, Sünnetle, icma-i ümmetle sabittir ki, Allah katında tek makbul ve geçerli hak din İslam’dır. İslam’dan başka, İslam’ın dışında hak din yoktur.

Onlar bizim dinimizi inkar ediyor, İslam ilahi bir din değildir, uydurma bir dindir diyorlar.

Onlar Peygamberimizi inkar ediyorlar.

Onlar Kur’anı inkar ediyorlar, o ilahi kitap değildir, kul sözüdür diyorlar.

Sonra Müslüman Değişimciler, Diyalogçular, Yenilikçiler, Reformcular “onlar da ehl-i necattır, onlar da ehl-i Cennettir, onlar da ibrahimi dindir” iddiasını ortaya atıyorlar. Onların bu iddia ve inançları batıldır; Kur’ana, Sünnete, icma-i ümmete, mantığa aykırıdır.

Yenilikçiler ve reformcular Kur’anın Yahudileri ve Hıristiyanları İslama çağırmadığını iddia ediyorlar. Bu iddia da batıldır, yalandır, iftiradır. Kur’an öncelikle Ehl-i Kitab’ı İslam’a çağırmaktadır.

Teklif ediyorum:

İcazetli Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasından üç kişilik bir heyet ile Reformcu, Değişimci, Diyalogçu, Yenilikçi cereyanın üç hocası arasında büyük bir tv kanalında bir açık oturum yapılsın. Bu oturumu adil bir noter idare etsin (Noter’in İslami adı “katib-i adldir). Bu açık oturumda dinde değişim, yenilik, diyalog taraftarları eteklerindeki bütün taşları ortaya döksünler. Milyonlarca halk gerçekleri öğrensin.

Müslüman kardeşlerimi uyarmak istiyorum:

İslam dini tek hak dindir. Tek hak ve geçerli din oluşunda müşareket (ortaklık) kabul etmez.

BOP, ılımlı İslam gibi cereyanlar batıldır.

Dinimizde diyalog diye bir kurum, değer yoktur.

İslam’da davet ve tebliğ vardır.

Tevhid ve Teslis birbiriyle bağdaşmayan iki zıt inançtır.

Din eğitimi almamış, din bilgi ve kültürleri zayıf Müslümanların imanları değişimci propaganda yüzünden büyük tehlike altındadır.

Reformcu, yenilikçi, değişimci, diyalogçu bir kimsenin ardında kılınan namaz sahih olmaz.

İslam Allah’ın koruması altındadır. İslam’a bir şey olmaz ama vahim bid’atlere inanan Müslümanlara yazık olur.

Siyonistlerle, Haçlılarla, Kafirlerle, Münafıklarla işbirliği yaparak; Reform, yenilik, değişim, diyalog, ılımlı İslam gibi öldürücü bid’atleri çıkartanlar büyük vebal altındadır.

Mehmet Şevket Eygi
17 Mart 2011

h1

RİSALE-İ NUR’UN İLHAM YOLUYLA, BİR MANADA VAHİY İLE YAZILMASI KONUSU

Şubat 12, 2012

ŞUALAR KİTABINDAN s. 559, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 97:

“Risaletü’n-Nur sair te’lifat gibi ulum ve fünundan ve başka kitaplarda alınmamış. Kur’an’dan başka me’hazı yok. Kur’an’dan başka üstadı yok. Kur’an’dan başka mercii yok. Telif olunduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’an’ın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur’aniden ve ayatın nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.”

REHBERLER, s. 141:

“Risale-i Nur, 20. asrın Müslümanlarını ve bütün insanlarını koyu bir fikir karanlıklarından ve müthiş delalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyari ile yazılmış değil, Cenab-ı Hakkın lisanı ile yazılmış bir eserdir.”

MÜDAFAALAR, s. 300:

“Bu hakikatlerden anladım ki, Risale-i Nur, bu asırın insanları olan bizler için yazdırılmıştır.”

MÜDAFAALAR, s. 347:

“Ey Risale-i Nur! Senin Hakkın dili, Hakkın ilhamı olup O’nun izni ile yazıldığına şüphe yoktur. Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden alınmadım. Ben Rabbani ve Kur’aniyim. Bir layemut’un eserinden fışkıran kerametli bir Nur’um.”

KASTAMONU LAHİKASI, s. 233:

“Risale-i Nur’un mesaili, ilim ile, fikir ile, niyet ile ve kasdi bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlaka ile, sunuhat, zuhurat, ihtirat ile oluyor.”

MEKTUBAT, s. 362, 363:

“Kur’an’ın bir nevi tefsiri olan Sözler’deki hüner ve zarafet ve meziyet kimsenin değil; kimsenin ihtiyar ve şuuru ile kesilmez, biçilmez; belki onların vücududur ki, öyle ister ve bir dest-i gaybidir ki o kamete göre keser, biçer, giydirir. Biz ise, içinde bir tercüman, bir hizmetkarız.”

BARLA LAHİKASI s. 78-79:

“Risale-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir; fakat nasıl ki Kur’an-ı Mübin Allah’ın kelamı iken Seyyid-i Kainat, Eşref-i Mahlukat Efendimiz nasa, tebliğe vasıta olmuştur, siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azim’in nurlarında bugünün karmakarışık sarhoş insanlarına emr-i Hakla hitab ediyorsunuz. Hulusi.”

AÇIKLAMA :

{ Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki: 
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Bu ve benzeri âyetlere rağmen, (Resulullah Kur’anı getirmekle işi bitmiştir, o bir postacı idi) diyen mezhepsiz türediler vardır. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.

Kendi görüşüne göre tefsir
Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, daha önceki müfessirlerden işitilmeyen şekilde, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, Peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekri Sıddık, (Kur’an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)

Din nereden öğrenilir?
Dinimizi doğru olarak öğrenmek için Ehl-i sünnet âlimlerinin sözbirliği ile kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak gerekir. Ehl-i sünnet âlimi olan hakiki din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeye kalkışmamalıdır! Her din kitabına yahut âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır! Muteber kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş İlmihali okumalıdır! Böyle tercüme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler.  }

h1

RİSALE-İ NUR’UN İÇİNDE YER ALAN “TARİHÇE-İ HAYAT” KİTABINDAN:

Şubat 12, 2012

Said-i Nursi’nin hayatının anlatıldığı bu kitabın “ilk hayat” bölümünden 32. sayfa:

“Hazret-i Resul-i Ekrem (aleyhisselam) ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur’an’ın talim edileceğini tebşir etmişler. Aynen bu hakikat hayatında tezahür etmiş. Daha sabavetinde iken bir allame-i asır olarak tanınmış ve katiyen kimseye sual sormamış, fakat sorulan suallere mutlaka cevap vermiştir.”
Bu kitaba göre, Peygamberimiz (s.a.v.), rüyasında Said-i Nursi’ye, kimseye soru sormaması şartı ile Kur’an ilmini öğreteceğini buyurmuştur.
“Risale-i Nur gerçi zahiren sizin eserinizdir, fakat nasıl ki, Kur’an-ı Mübin Allah’ın kelamı iken Seyyid-i Kainat, Eşref-i Mahlukat Efendimiz nasa tebliğe vasıta olmuştur, siz de bu asırda yine o Furkan-ı Azim’in nurlarından bugünün karmakarışık sarhoş insanlarına emr-i hakla hitab ediyorsunuz.”

h1

Said Nursi ve Haçlı İttifakı

Şubat 12, 2012

 

Cenabı Peygamberin haber verdiği ahir zaman fitnelerini ve deccallerin gayretlerini idrak etmek her müslümanın vazifesidir.. Bu bağlamda Said Nursi’nin Haçlı İttifakı’na dair beyan ve yaklaşımları elbette manidardır. İşte onun görüşlerinden biri:


“Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, her halde şimal cereyanı; İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak.” (Emirdağ Lahikası, c. 1, s. 150)…

Önce Yüce Allah’ın, İslam dininin yegâne hak din olduğu konusundaki tartışmasız ilahî hükümlerini hatırlayalım:

ALLAH KATINDA TEK DİN İSLAM’DIR

1- “Hiç şüphe yok ki, Allah katında yegâne din İslam’dır” (Âl-i İmran, 19)
2- “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim.” (Mâide, 3)
3- “Kim, İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki; kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmran, 85)
İslam dini; 1- Tevhid akidesi, 2- Nübüvvet temeli üzerine bina edilir.

YAHUDİ VE HRİSTİYANLARLA İLGİLİ AYETLER:

1- “Yahudiler ‘Üzeyr Allah’ın oğludur’ demişler; Hıristıyanlar da, ‘Mesih Allah’ın oğludur’ demişlerdi. Bu, onların kendi ağızları ile geveledikleri sözleridir ki, kendilerinden önceki kafirlerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da uyduruyorlar.” (Tevbe, 30)

2- “Rahman çocuk edindi, dediler, and olsun ki, siz pek kötü cürette bulundunuz! Neredeyse o (sözün dehşeti)nden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp dağılacaktı. Rahman için çocuk iddia ettiklerinden ötürü. Çocuk edinmek Rahman’a yakışmaz.” (Meryem, 88-92)

3- “Şurası muhakkaktır ki, ‘Meryem’in oğlu Mesih, Allah’ın ta kendisidir’ diyenler küfre girmişlerdir.” (Mâide, 17)

4- “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem’in oğlu Mesih’i kendilerine Rab edinmişlerdir. Halbuki onlar da tek ilaha ibadet etmekten başka bir şeyle emr olunmamışlardı.” (Tevbe,31)

5- “Allah’ın Meryem oğlu Mesih olduğunu söyleyenler, muhakkak küfre girmişlerdir. Halbuki Mesih, ‘Ey İsrailoğulları, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin! Zira her kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona cenneti haram kılar ve varacağı yer de ateş olur. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur’ demişti. ‘Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler elbet kafir olmuşlardır. Oysa yalnız bir Tanrı vardır, başka Tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkar edenlere acı bir azap dokunacaktır.” (Mâide, 72-73)

SAİD NURSİ’NİN HIRİSTİYANLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ:

1- “Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa’ya mensup Hıristiyanların mensuplarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.” (Kastamonu Lahikası, 114-115)

2- “İşte bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı (komünizm) ancak ve ancak Hıristiyanlık aleminin Müslümanlıkla ittihadı (birleşmesi) yani İncil Kur’an ile ittihad ederek…” (Emirdağ Lahikası, c. 1, s. 62)

3- “Misyonerler ve Hıristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, her halde şimal cereyanı; İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslam ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak.” (Emirdağ Lahikası, c. 1, s. 150)

4- “Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhanileriyle ittifak etmek  ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerekir. Çünkü, küfr-ü mutlak hücum ediyor.” (Emirdağ Lahikası ,c. 1, s. 194)